ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

BAKARA

83

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ لاَ تَعْبُدُونَ إِلاَّ اللّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُواْ لِلنَّاسِ حُسْناً وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنكُمْ وَأَنتُم مِّعْرِضُونَ

 

83. Hani İsrailoğullarından: "Allah'tan başkasına ibadet etmeyin, anneye, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik yapın ve insanlara güzel söz söyleyin. Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin" diye söz almıştık. Sonra sizden azınız müstesna yüzçevirdiniz, hala da yüzçevirmektesiniz.

 

Buyruğuna dair açıklamalarımızı on başlık altında sunacağız:

 

1- israiloğullarından Alınan Bir Başka Söz

2- Allah'tan Başkasına ibadet Etmeyin

3- Anne Babaya iyilik

4- Yakın Akrabalar:

5- Yetimler:

6- Parmaklada Yapılan işaretlerin Anlamı:

7- Yoksullar:

8- Güzel Söz:

9- Namazı Kılın, Zekatı Verin:

10-  ''Ve Yüzçevirdiniz ... "

 

1- israiloğullarından Alınan Bir Başka Söz

 

"Hani İsrailoğullarından ... diye söz almıştık" buyruğuna dair daha önceden (27. ve 40. ayetlerde) açıklamalarda bulunmuştuk. Burada sözü geçen "alınan söz" hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Mekki, bunun Hz. Adem'in sulbünden zerreler gibi çıkartıldıkları vakit onlardan alınan söz olduğu görüşündedir. Bir başka görüşe göre ise bu, onlar hayatta oldukları sırada akılları başlarında iken peygamberleri aracılığıyla onlardan söz alınmasıdır, demiştir. Bu da Yüce Allah'ın burada sözü geçen "Allah'tan başkasına ibadet etmeyin ... " buyruğu ile dile getirilmiştir. Allah'a ibadet etmek ise O'nu tevhid etmek, rasüllerini tasdik etmek, kitaplarında indirdikleri gereğince amel etmek demektir.

 

2- Allah'tan Başkasına ibadet Etmeyin

 

"Allah'tan başkasına ibadet etmeyin" buyruğu ile ilgili olarak Sibeveyh bunun bir yemine taalluk ettiğini söylemektedir. Ona göre: Biz "Allah adına yemin olsun ki, Allah'tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz" diye onlardan yemin almıştık, anlamındadır. el-Müberred, el-Kisai ve el-Ferra, bunun uygun olabileceğini söylemişlerdir. Ubey ve İbn Mes'ud bunu -sondan nun harfini düşürerek- nehy olmak üzere: (...) şeklinde okumuşlardır. İşte bundan dolayı ondan sonra gelen fillere: "söyleyin, kılın, verin" şeklinde gelmişlerdir.

 

Burada "ibadet etmeyin" buyruğunun hal ifade ettiği de söylenmiştir. Yani biz onlardan misaklarını muvahhidler olarak veya inad etmeyenler olarak. .. almıştık, anlamına gelir. Bu görüşü de yine Kutrub ve el-Müberred ileri sürmüştür. Ancak böyle bir açıklama (...) şeklindeki kıraate değil de İbn Kesır, Hamza ve Kisai'nin okuduğu "Allah'tan başkasına ibadet etmesinler... diye" şeklindeki okuyuşa uygun bir açıklamadır. el-Ferra, ez-Zeccac ve bir topluluk da şöyle demiştir: Anlamı şöyledir: Biz onlardan Allah'tan başkasına ibadet etmemek, anne ve babaya iyilik yapmak ve kanları dökmemek üzere söz almıştık, anlamını ifade eder. Daha sonra -fiile mastar anlamı veren (...) ile "be" harfi hazf edildiğinden fiil merfu' gelmiştir. Yüce Allah'ın: "BanaAllah'tan başkasına ... mı emredersiniz?"(ez-Zümer, 64) buyruğunda olduğu gibi

 

el-Müberred: Bu bir yanlışlıktır, der. Çünkü Arap dilinde takdir edilen her bir söz de açıkça söylenmiş gibi amel eder. Mesela: "Katettiğim (nice) belde" derken "nice" lafzı takdir edilerek amel eder.

 

Derim ki: Bu, bir yanlışlık değildir. İki görüş de doğrudur. Sibeveyh'in naklettiği şu beyit bu iki görüşe de uygun bir kanıttır: "Ey savaşta hazır bulunmaktan ve zevkli şeylere tanık olmaktan azarlayarak beni alıkoymak isteyen kişi! Sen beni ebediyyen yaşatabilir misin?"

 

Burada "hazır bulunmak" anlamındaki fiil, (-en-) edatının takdir edildiği görüşüne göre nasb ile, hazf edildiği görüşüne göre de ref' ile okunur.

 

3- Anne Babaya iyilik

 

"Anne babaya ... iyilik yapın"; yani, onlara anne babaya iyilik yapın, diye emrettik.

 

Yüce Allah bu ayet-i kerimede anne baba hakkını tevhid ile birlikte sözkonusu etmiştir. Çünkü ilk varlık Allah tarafındandır, ikinci varoluş olan eğitim ve terbiye ise anne-baba aracılığıyladır. Bundan dolayı Yüce Allah onlara karşı şükredici bir halde olmayı, kendisine şükretmek ile birlikte sözkonusu etmiş ve: "Bana ve ana babana şükret diye (insana vasiyet ettik)." (Lukman, 14) diye buyurmaktadır Anne babaya iyilik (İhsan), onlarla ma'ruf bir şekilde geçinmek, onlara karşı alçak gönüllü olmak, emirlerini yerine getirmek, vefatlarından sonra onların mağfireti için dua etmek, onların sevdikleri kimseleri gözetmek suretiyle olur Nitekim buna dair açıklamalar Yüce Allah'ın izniyle İsra Süresi'nde (23 ve 24. ayetlerde) etraflı bir şekilde gelecektir

 

4- Yakın Akrabalar:

 

Burada "akrabalar" da "anne baba"ya atfedilmiştir Yani biz onlara akrabalık bağlarına riayet etmek suretiyle akrabalarına iyilik yapmalarını da emrettik. Yine buna dair açıklamalar Yüce Allah'ın izniyle Muhammed Süresi'nde (22-24. ayetlerde) yapılacaktır

 

5- Yetimler:

 

"Yetimlere" buyruğu da aynı şekilde atfedilmiştir "Yetama," yetim kelimesinin çoğuludur Ademoğulları arasında yetimlik babayı kaybetmekle, hayvanlarda ise annenin kaybedilmesiyle olur. el-Maverdi'nin naklettiğine göre Ademoğulları arasında annenin yitirilmeSi halinde de yetimlik sözkonusudur. Ancak bilinen husus birincisidir Yetim kelimesi asıl itibariyle tek olmak demektir. Mesela, yetim bir küçük çocuk, denildiği zaman babasından ayrı tek başına kalmış çocuk anlaşılır. "Yetim bir beyit" ise kendisinden önce ve sonra şiir bulunmayan bir beyit demektir. "Yetim bir inci" eşsiz bir inci demektir. Bunun aslının geciktirmek anlamında olduğu da söylenmiştir. O bakımdan babasını yitirene "yetim" denilmiştir Çünkü ona yapılan iyilik, iyi davranış gecikmeli olarak ulaşır. , 

Fiilin şekilleri (tasrifi; çekimli): (...) ile (...) şeklinde gelir Her iki şekli de el-Ferra zikretmiştir. "Allah onu yetim bıraktı" ise: (...) şeklinde söylenir.

 

Bu buyruk, yetime şefkat duymaya, onu himaye ve koruma altına alıp malını muhafaza etmeye delalet etmektedir. Nitekim ileride buna dair açıklamalar, Nisa Süresi'nde (2. ayette) gelecektir. Rasülullah (s.a.v.) da: "Ben ve -kendisinin olsun başkasının olsun- yetimi koruyup gözeten kimse ile şu ikisi gibi cennette birlikte olacağız" demiş ve (hadisin senedinde yer alan ravilerden birisi olan) Malik, şehadet parmağı ile orta parmağını işaret etmiştir. Bu hadisi Ebü Hureyre rivayet etmiş, Müslim de bunu Sahihinde kayd etmiştir (1)

İmam (hadis) hafız Ebu Muhammed Abdülgani b, Said, Ebu Said el-Basri Hasen b. Dinar'dan -ki o el-Hasen b. Vasıl'dır-dan rivayetle dedi ki: Bize el-Esved b. Abdurrahman, Hissan'dan, o Ebu Müsa el-Eş'ari'den, o da Peygamber (s.a.v.)'dan rivayetle dedi ki: "Bir yetim bir toplulukla birlikte yemek kablarının üzerine (sofralarına) oturacak olursa şeytan onların kaplarına yaklaşamaz."(Heysemi, M.Zevaid, VII. 160. hasen)

 

Yine Hüseyn b. Kays'den -ki o Ebu Ali er-Rahabi'dir- o İkrime'den, o İbn Abbas'tan dedi ki: Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Müslümanlar arasındaki yetim kimseyi kendi yiyeceğine ve içeceğine -Aziz ve celil olan Allah onu zengin edinceye kadar- ortak ederse; mutlaka onun günahları mağfiret olunur. Mağfiret olunmayacak bir günah işlemesi hali müstesna. Allah her kimin iki kerimesini alır ve sabrederse ecrini Allah'tan umarsa mutlaka günahları mağfiret olunur." Ashab: İki kerimesi dediğiniz nedir? diye sorunca Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "İki gözü. Her kimin de üç kızı yahut üç kızkardeşi olur, onlara gereken harcamalarda bulunur ve onlara iyilikte bulunursa bunu da onlar ondan ayrılıncaya (evleninceye) kadar ya da vefat edinceye kadar sürdürürse - mağfiret olunmayacak bir amel işlemesi hali dışında - şüphesiz günahları mağfiret edilir.''

 

Hicret eden bedevi araplardan birisi bunun üzerine Hz. peygamber'e seslenerek: Ey Allah'ın Resulü, ya iki tane olursa! diye sorar. Rasülullah (s.a.v.) da:

 

"İki tane olsa dahi" diye cevap verir. İbn Abbas bu hadisi rivayet ettiği vakit şöyle derdi: Allah'a yemin ederim. Bu, anlamı iyice bilinemeyen ve oldukça şerefli hadislerden birisidir.

 

6- Parmaklada Yapılan işaretlerin Anlamı:

 

Baş parmağa bitişik olan (şehadet parmağına; söven anlamına): es-sebbabe" denilirdi. Cahiliyye döneminde bu parmağın adı buydu. Çünkü onlar bu parmağın işaretiyle sövüyorlardı. Allah, İslam'ı gönderince onlar bu isimden hoşlanmadılar, o bakımdan o parmağa muşire (işaret eden) dediler. Çünkü tevhidi söyledikleri sırada bu parmakla Allah'ın tevhidini işaret ediyorlardı. Bu parmağa yine es-sebbahe (çokça tesbih eden) adı da verilir. Bu şekilde adlandırılması Vail b. Hucr ile başkaları tarafından rivayet edilen hadiste zikredilmektedir. Şu kadar var ki, dilde bu kelime yine cahiliyye döneminde bilinen şekliyle kullanılmaya devam etti. Ve bu daha çok kullanılır oldu. (4)

 

Yine Rasülullah (s.a.v.)'ın parmakları hakkında gelen rivayetlerde onun işaret parmağının orta parmağından daha uzun olduğu, orta parmağının işaret parmağından daha kısa olduğu, yüzük parmağının da orta parmağından daha kısa olduğu belirtilmektedir. Yezid b, Harun'un şöyle dediği rivayet edilmektedir: Bize Abdullah b, Miksem et-Taifi haber verdi, dedi ki: Bana halam Miksem kızı Sare anlattı. O Kerdem kızı Meymüne'nin şöyle dediğini dinlemiş: Rasülullah (s.a.v.)'ın yaptığı Veda Haccında ben de vardım. Rasülullah (s.a.v.)'ı devesi üzerinde gördüm. Babam ona bazı hususlara dair sorular sormuştu. Küçük bir kız iken onun baş parmağa bitişik olan (işaret) parmağının uzunluğundan hayrete düştüğümü biliyorum. 

 

Hz. Peygamber'in: "Ben ve o cennette şu ikisi gibi birlikte olacağız" diye buyurması ile bir başka hadis-i şerifte: "Ben, Ebü Bekir ve Ömer kıyamet gününde şöylece haşredileceğiz" buyurup üç parmağını işaret etmesi ile o, diğer insanlara karşı bunların işgal edecekleri mevkii ve onlara ihsan edilecek şerefi kastetmek istemiştir. Yani biz bu şekilde şereflenmiş olarak haşredileceğiz.

 

Aynı şekilde yetim himaye edenin de makamı yüksek olacaktır. Rasülullah (s.a.v.)'in parmaklarının durumunu bilmeyen bir kimse bu hadis-i şerifi yakınlık makamında birbirlerine yakınlık ve bir arada olmak şeklinde anlamıştır ve yorumlamıştır. Ancak bu uzak bir ihtimaldir. Çünkü rasüllerin, peygamberlerin, sıddiklerin, şehidlerin ve salihlerin mertebeleri arasında fark vardır, bunların cennetteki makamları da değişik değişiktir.

 

7- Yoksullar:

 

"Yoksullara iyilik yapın" buyruğu da aynı şekilde atıftır. Yani biz onlara yoksullara iyilik yapmalarını da emrettik.

 

(Yoksullar demek olan) mesakin: İhtiyacın sakinleştirdiği (hareketsizleştirdiği) ve zelil kıldığı kimseler demektir. Bu buyruk sadaka vermeye, muhtaçları görüp gözetmeye, yoksul ve zayıfların durumlarını yakından takib etmeye teşvik anlamını da içermektedir. Müslim'in Ebü Hureyre'den rivayetine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Dul kadının ve miskinin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan bir kimse, Allah yolunda cihad eden gibidir. Zannederim şöyle de buyurdu:- Ve durmaksızın kıyam eden ile açmaksızın oruç tutan kimse gibidir,"

 

İbnu'l Münzir der ki: Tavus, kız kardeşlerinin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmanın Allah yolunda cihaddan daha faziletli olduğu görüşünde idi.

 

8- Güzel Söz:

 

"Ve insanlara güzel söz söyleyin." Bu buyruğun masdar anlamına da geldiğinden dolayı, söyleyeceğiniz söz güzel olsun, anlamında olduğu söylenmiştir. İnsanlara güzelliği bulunan söz söyleyin, takdirinde olduğu da söylenmiştir. O vakit bu bizzat masdar olur, masdar anlamında olmaz. Hamza ve Kisai ise ha ve sin harfini üstün olarak ( L:..;..) şeklinde okumuştur. el-Ahfeş der ki: Her ikisi de aynı anlama gelir. el-Ahfeş bu kelimenin "hüsna" şeklinde okunduğunu nakletmişse de en-Nehhas: Arapçada bu caiz olmaz. Çünkü böyle bir ifade ancak elif lam'lı olarak (el-hüsna) şeklinde olabilir. Bu, Sibeveyh'in görüşüdür. İsa b. Ömer ise "hüsünen" şeklinde okumuştur.

 

İbn Abbas der ki: Bunun anlamı şudur: Yani Siz insanlara karşı la ilahe illallah deyiniz ve onlara bunu söylemelerini emrediniz. İbn Cüreyc de şöyle der: İnsanlara Muhammed (s.a.v.) hakkında doğruyu söyleyiniz. Onun (kitabınızdaki) niteliklerini değiştirmeyiniz. Süfyan es-Sevri'de şöyle demektedir: İnsanlara marufu emrediniz, münkerden sakındırınız. Ebu'l-Aliye de der ki: Onlara güzel söz söyleyin iz ve sizin en güzel şekilde bağışlanmanızl istediğiniz gibi siz de onları en güzel şekilde bağışlayınız.

 

Bütün bunlar güzel ahlakın faziletli davranışlarına bir teşviktir. O bakımdan insanın insanlara yumuşak söz söylemesi, iyiye, kötüye karşı ehl-i sünnet olana da bid'atçi olana da -yağcılık yapmaya kaçmaksızın- güleryüzlü davranması gerekir. Ayrıca bu gibi kimselere karşı da onun bu sözleriyle bid'atçinin mezhebinden hoşnud olduğunu ifade edecek şekilde konuşmaması da gerekir. Çünkü şanı Yüce Allah Hz. Musa ile Hz. Harun'a: "Ona yumuşak bir söz söyleyinız" (Ta-ha, 44) diye buyurmuştur. O bakımdan başkasına söz söylemek durumunda olan bir kimse bilsin ki Musa ile Harun'dan daha faziletli değildir. Karşısındaki günahkar da Firavn'dan daha kötü ve habis değildir. Allah Hz. Musa ile Hz. Harun'a Firavn'a karşı yumuşaklığı emretmiştir.

 

Talha b. Ömer der ki: Ben Ata'ya şöyle dedim: Sen yanında değişik, doğru olmayan görüşlere sahip birtakım insanların toplanıp bir araya geldiği bir kimsesin. Ben ise hiddetli bir insanım. Onlara bazen ağır sözler söyleyebiliyorum. Bana şöyle dedi: Hayır, böyle yapma. Yüce Allah: "insanlara güzel söz söyleyiniz" diye buyurmaktadır. Bu ayet-i kerimenin kapsamına yahudiler ve hristiyanlar girmektedir. Ya hanif dinine mensup olan bir kimse nasıl girmez? Diğer taraftan Peygamber (s.a.v.)'dan Hz. Aişe'ye şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Çirkin söz söyleyen bir kadın olma. Çünkü çirkinlik (fuhuş) eğer erkek kılığında bir varlık olsaydı çok kötü bir erkek olurdu."

 

Denildiğine göre bu ayet-i kerimede "insanlar" ile Muhammed (s.a.v.) kastedilmiştir. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Yoksa onlar ALLAH'IN kendilerine lütfundan vermesi dolayısıyla insanları mı kıskanıyorlar?" (en-Nisa, 54) Burada da sanki: "Peygamber (s.a.v.)'e güzel söz söyleyin" denilmiş gibidir.

 

el-Mehdevı'nin Katade'den naklettiğine göre Yüce Allahın: "Ve insanlara güzel söz söyleyin" buyruğu cihadı emreden kılıç ayetiyle neshedilmiştir. Ayrıca bunu Ebü Nasr Abdürrahim, İbn Abbas'dan da rivayet etmiştir. İbn Abbas der ki: Bu ayet-i kerime ilk dönemlerde nazil olmuş, daha sonra kılıç ayeti bunu neshetmiştir.

 

İbn Atiyye de der ki: Bu, İslam ümmetinin, İslam'ın ilk dönemlerinde benzeri bir buyrukla muhatab alındığının delilidir. İsrailoğullarına dair haberde ve onlara verilen emirde ise herhangi bir nesh sözkonusu değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

9- Namazı Kılın, Zekatı Verin:

 

"Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin" buyruğuna dair açıklamalar daha önceden geçmiş bulunmaktadır. Burada hitap İsrailoğullarınadır. İbn Atiyye der ki: Onların zekatının kabulü ise çıkartıp bir yere koydukları ve kabul olunan üzerine ateşin inmesi, olunmayanın üzerine ateşin inmemesiyle anlaşılıyordu. Muhammed (s.a.v.)'ın ümmetinin zekatı gibi değildi.

 

Derim ki: Ganimetler hususunda bunun sabit olduğu gibi bunun da delil ile belgelenmesi gerekir. İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Onlara emrolunan zekat Allah'a itaat ve ihlas idi.

 

10-  ''Ve Yüzçevirdiniz ... "

 

"Sonra" Abdullah b. Selam ve arkadaşları gibi "sizden azınız müstesna yüzçevirdiniz. "

 

Hitap, Peygamber Muhammed (s.a.v.)'in çağdaşlarınadır. Geçmişlerinin yüzçevirmelerinin bunlara nisbet ediliş sebebi de haktan yüzçevirmekte çağdaşlarının da geçmişleri gibi aynı yolda olduklarından dolayıdır. Nitekim şair: "Bu benim (gördüğüm) Ehzem'den tanıdığım bir huy ve tabiattır" demiştir.

 

"Hala da yüz çevirmektesiniz" buyruğu mübteda ve haberdir. Ayet-i kerimede geçen i'rad ve tevelli aynı anlamdadır (yüzçevirmek). Ancak kelime ve lafızlarda farklılık vardır.

 

Tevelli'nin beden ile, i'dd'ın kalb ile yüzçevirmek olduğu da söylenmiştir.

el-Mehdevı der ki: "Hala da yüzçevirmektesiniz" buyruğu haldir. Çünkü tevelli'de zaten i'rad'a delalet vardır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Bakara 84

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR